Kapıyı açtığında beni içeriye doğru çekti, ama o anda içimde birden bir şey kıpırdadı… Sanki zaman bir an durdu. O an fark ettim: Bu hissettiğim şey, aslında bir başkasına duyduğum ilgi değil; kendi hayatımdaki çıkmazdan kaçma isteğiydi. Bir yabancının sıcak ilgisi, uzun zamandır hissetmediğim bir değer görme duygusunu hatırlatmıştı sadece.
Adam içtenlikle, “Gerçekten iyi misin? Dün çok üzgündün,” dedi. Yüzüne baktım; niyeti kötü değildi ama benim kendi yaralarımı başkasının ilgisiyle kapatamayacağımı hissettim.
O an geri çekildim ve derin bir nefes aldım.
“Ben… şu an hiçbir şeye hazır değilim,” dedim. “Bir sorun yaşıyorum ve bunu çözmeden başka bir kapıdan içeri giremem.”
Adam anlayışla başını salladı. “Kendine iyi davran. Hak ettiğin değeri önce sen kendin ver,” dedi. Bu söz, o güne kadar kimsenin bana söylemediği kadar anlamlı geldi.
Bir süre konuştuk, ama konuşma bir yakınlaşma değil, bir aydınlanma gibiydi. Bana herhangi bir beklentiyle yaklaşmadı. Sadece bir insan olarak iyi olmamı istediğini hissettim.
Sonra kapıdan çıktım. Soğuk hava yüzüme vurduğunda içimdeki sis dağılır gibi oldu.
Taksiye binerken kendime dedim ki:
“Ben önce kendi yolumu bulmalıyım. Başkasının ilgisiyle değil, kendi kararlarımla ayakta durmalıyım.”