Sevgili Melin,

Eğer bunu okuyorsan, artık bunları sana yüz yüze anlatacak durumda değilim.

Gerçek basit ama acı:

Baban, annen öldüğünde hayattaydı. Ama senin hayatında yer almayı reddetti.

Ona yalvardım. Mektuplar yazdım. Seni görmesini, en azından destek olmasını istedim.

Her seferinde aynı şeyi söyledi:

“Bu, eski hayatımın bir parçası.”

Sorumluluk almak istemedi.

Ben senin için savaştım. Çünkü sen sevilmeyi hak ediyordun.

Ekli olarak babanın son bilinen adresini bırakıyorum. Ne yapacağını sen seç.

Ama şunu bil:

Sen hayatımın en büyük mutluluğuydun.

— Seni seven büyükbaban Harun

Haftalar sonra o adrese gittim.

Kapıyı çaldım.

Kapıyı açan adam… oydu.

Beni tanımadı.

“Merhaba, yardımcı olabilir miyim?” dedi.

“Evet,” dedim. “Annem öldükten sonra beni neden terk ettiğini açıklayabilirsin.”

Bana baktı.

“Melis…?”

“Melin!” dedim. “Kızının adını bile hatırlamıyorsun.”

Arkasından eşi geldi. Ardından iki genç çocuk belirdi.

“Ben onun kızıyım,” dedim.

Gerçek ortaya döküldü.

O ise sadece şunu söyledi:

“Hayatımı mahvetmeye mi geldin?”

Başımı salladım.

“Hayır. Sadece yüzüne bakıp neyi kaybettiğini görmeni istedim.”

Arkamı döndüm ve gittim.

Peşimden gelmedi.

Eve dönene kadar ağlamadım.

O gözyaşları onun için değil, beni büyüten adam içindi.

Bana yalan söyledi.

Ama beni korumak için yaptı.

Belki de gerçekten önemli olan tek gerçek buydu.

Ana karakter haklı mıydı, haksız mıydı?
Bunu Facebook yorumlarında tartışalım.

Bunlar da İlginizi Çekebilir