Kocam düğün gecemizde aniden üç saatliğine ortadan kayboldu. Gerçeği öğrendiğimde sessizce eşyalarımı topladım ve evliliğimizi sadece bir gün sonra bitirdim. Ben Zehra Yılmaz, 28 yaşındayım, İstanbul’da yaşıyorum. Evlendiğim adam — Emir Karahan, 32 yaşında — hayalini kurduğum her şeye sahipti: düzgün bir görünüm, sağlam bir kariyer, kibar bir kişilik. Üç yıl boyunca birbirimizi sevdik. Bir zamanlar onunla evlenmenin hayatımın en büyük şansı olduğunu düşünmüştüm. Düğünümüz İstanbul’un en şık otellerinden birinde yapıldı. Sıcak ışıklar, beyaz güller, her köşede duyulan piyano sesi… Herkes bizi “masaldaki gibi bir çift” diye övüyordu. Ama o gece, peri masalımın bir kâbusa dönüşeceğini henüz bilmiyordum. Kutlama bittikten kısa süre sonra Emir bana döndü, sesi sakindi:

“Dışarıda halletmem gereken bir işim var. Sen biraz dinlen.”
Şaşkınlıkla baktım.

“Bu gece mi? Ne işi Emir?”
Yalnızca hafifçe gülümsedi.


“Merak etme, çok sürmez. Az sonra dönerim.”

Paltosunu giydi, güller ve mumlarla dolu balayımızın odasından çıktı. Ardında sadece ağır bir sessizlik kaldı. Pencereye baktım. Dışarıda şehir ışıl ışıldı ama içimde garip bir soğukluk vardı. Bir saat geçti… İki saat… Üç saat… Ne bir mesaj, ne bir arama. Yorgunlukla kanepeye uzandım. Ne zaman uyuduğumu bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda sabahın ilk ışıkları perdelere vuruyordu. Emir pencerenin önünde oturuyordu. Elinde yarısı yanmış bir sigara, yüzü solgun, gözleri bomboştu. Kalktım, kalbim çarparak sordum:

“Nerede kaldın Emir? Neler oluyor?”
Başını yavaşça kaldırdı ve bana…. Tamamını okumak için diğer sayfaya
Şaşkına dönmüştüm. O devam etti:

“O… hayatımın en derin aşkıydı. Altı yıl önce Avrupa’ya gitti. Geri döneceğine söz vermişti ama bir daha haber alamadım. Yıllarca bekledim, sonunda beni unuttuğunu düşündüm. Seninle evlenmem, her şeye yeniden başlamak içindi. Ama… bu gece beni aradı.”
Bir anda etrafımda her şey dönmeye başladı. Güller, mumlar, şarap… Hepsi anlamını yitirdi. Düğün gecemiz — kocamın kollarında huzur bulmam gereken o gece — bir anda, onun kalbinin başka birine ait olduğunu öğrendiğim geceye dönüştü.

“Üzgünüm,” dedi Emir boğuk bir sesle. “Biliyorum, hata yaptım. Ama bunu senden gizlemek istemedim. Onu unutmaya çalışacağım, bizim mutluluğumuzu kurmak için elimden geleni yapacağım.”
Ona baktım… Hem kocamdı hem de sevdiğim adam. Ama gözlerinde hâlâ başka birinin gölgesi vardı. Ağlamadım. Sadece sessizce uzandım, sabahın ilk ışıkları perdelere vurana kadar. O ışıklar, etrafa dağılmış gül yapraklarını aydınlatıyordu. Emir hâlâ pencerenin kenarında oturuyordu. Yanına gittim. Sesim beklenmedik şekilde sakindi:

“Emir, geçmişin olması beni rahatsız etmez. Ama ben, başka birinin gölgesinde yaşayacak kadar küçük değilim.
Beni tam kalbinle sevemiyorsan, seni beklemem doğru olmaz.” Bir an sustum.

“Evlilik, eski aşkını yenisiyle kıyaslayacağın bir sınav değildir.
Sen hâlâ geçmişte takılı kalmışsın. O yüzden ikimiz de eksik kalıyoruz.” Şaşkınlıkla yüzüme baktı. Gözlerinde bir pişmanlık parladı, ama ardından gelen tereddüt… her şeyin cevabıydı. Yavaşça yüzüğümü çıkardım, avucuna koydum.

“Belki seni güvenli bir liman sandım. Ama evliliğimizin ilk gecesinde bile sırtımı döndün.
Artık devam etmemiz için bir sebep yok.” Eşyalarımı topladım, sessizce odadan çıktım. Gülleri, mumları, müziği — ve bana artık yabancı gelen adamı — ardımda bıraktım. Otelin kapısından çıktığımda sabahın aydınlığı İstanbul sokaklarını kaplamıştı. İnsanlar bana baktı — gözyaşlarıyla lekelenmiş beyaz gelinliğimle yürüyordum — ama utanmadım. Sadece içimde derin bir rahatlama vardı. Evliliğim sadece bir gün sürdü. Ama doğru olanı yaptığımı biliyordum: Kendime saygımı, kalbimi ve gerçek mutluluğa dair umudumu korudum. Düğün gecesi… başlangıç sanmıştım. Meğer sonmuş. Ama bazen, bir hayali bitirmek, gerçek bir kalp yolculuğuna başlayabilmenin tek yoludur.

Bunlar da İlginizi Çekebilir